Аққу
Нұрғиса Тілендиев

 Kazakistan’da kemancılar okulu 1930’lu yıllarda gelişmeye başlamıştır. Bu çalgıda professiyonel oynayan ilk Kazak Aytkeş Tolganbayev (1924-1995) Almatı Müzik Dram okulunda okumuştur. Daha eğitim aldığı dönemlerde geleceğinden umut vadeden ve büyük bir şahsiyet olacağını hissettiren genç telebeyi dinleyen meşhur müzisyen M. İ. Skvirskiy, onun hocası İ. A. Lessman’a: ‘‘İyosif, eğer bir şeyler engel olmazsa şu çocuk şöhrete kavuşacak ve dünyaya tanımal olacak’’ demiştir. Kazaklar, ‘‘Altını çıktığı yerden kazmak lazımdır’’ derler. Leningrad konservatuarının mezunu, yerli kemancılar okulunun kurucularından biri olan İ. A. Lessman, meşhur eğitimci, orkestra şefi, besteci L. S. Auer sınıfından mezun olmuştu.

Kazak halkının geleneksel müziğine çok değer veren ailede ve müzik dünyasına yakın bir çevrede terbiye gören Aytkeş’in anası Bibisara ise lirik halk şarkılarını severek söylemiştir. Evdeki diğer kardeşleri de sanata yakın olmuşlardır. Küçük Aytkeş gibi onlar da dombıra, akordeon, gitar çalıp, şarkı söylemişlerdir. Çocukluk döneminde radyodan tanınmış müzisyen M. Polyakin’in kemanla çaldığı büyüleyici nağmeleri duyunca kendinden geçmiş olan Aytkeş, bu enstrümandan çok hoşlanır. Keman sesi, gencin kendi mesleğini ve hayat yolunu seçmesine büyük etki eder...

Aytkeş’in boyundaki üstün yeteneği farkedip, onun hakkında ilk defa yazılar yazan ülke çapında büyük hizmetlerde bulunan şair ve yazar İlyas Cansügürov olmuştur. Şair kendi makalesinde, gencin Semey şehrinde düzenlenen (1936) genç sanatkârlar olimpiyadındaki gösterisinden dolayı tebrik edip, başarılar dilemiştir. Böyle kalabalık dinleyiciler önünde üstün yeteneğiyle dikkat çekmiş olan gencin müzik alanındaki kabiliyetini hususî okullarda geliştirmek gerekiyordu. Fakat Aytkeş sadece 12 yaşındaydı ve professiyonel eğitim alması için verilmiş izin kağıdını almaya yaşı tutmuyordu. Arzu dolu olan kabiliyetli genç, çok düşünmeden kimlik yaşını 14 olarak değiştirtip, o dönemin başkenti Almatı’ya doğru yola çıkar.

Dünyaya tanınmış müzik klasiklerinin eserlerini daha derinden öğrenme arzusu olan ve ‘‘sanatımla halkıma hizmet edeceğim’’ şeklinde beslediği büyük hayalleri, genç müzisyeni hep ilerilere götürmüştür. Eline kemanını alan o,  müzik dünyasına yolculuğa çıkmışçasına, bütün varlığını ortaya koyarak çalmaya başlardı ve zaman zaman karnının acıktığını unuttuğu anlar bile çok olurdu. Çok cesur tavırlarıyla hayat için, özgürlük için, adalet için savaşabilen bu şahsiyetin büyük gayretlerini, karşılaştığı hiçbir dert ve olumsuzluk geri çevirememiştir. Onun önünde türlü türlü siyasi sürgünler ile adaletsizlikler, iftira, birçok işkenceli toplama kamplarında esaret yılları vardı...

Evet, bozkır çocuklarına şehirdeki okul dönemleri kolay olmuyordu. İlk hocası İ. A. Lessman’ın seçme sınavından geçmiş olan 22 gençten yılın sonunda sadece 2 öğrenci kalmıştı. Onun biri Aytkeş, ikincisi ise Galımcan Absalamov adlı genç müzisyen idi. Aynı okul mezunu ve aynı hocadan ders alan iki Kazak genci, çok kısa bir süre içinde savaş dolayısıyla dünyanın farklı yönlerine dağılmışlardı. Bu sene 90 yaşını dolduracak olan A. Tolganbayev ile bugünlerde İstanbul’da yaşayan 97 yaşındaki aksakal, ta 1930’lu yıllarda müzik teknik okulunda iki senelik öğrencilik yıllarında ağabey-kardeş gibi olmuşlardı. Daha sonra G. Absalamov Paris konservatuarından mezun olan E. P. Antopolskiy’in sınıfına geçmiştir. İkinci dünya savaşı sırasında Almanya’daki toplama kampına esir düşen Galımcan Absalamov, kurtulduktan sonra rahat bırakmayacaklarını anladığı için, Sovyet Hükümetine geri dönmeme kararı alıp, Türkiye’ye yerleşir. Adını Alim Almat olarak değiştiren kandaşımız, bizimle sohbetinde: ‘‘ Aytkeş, şahane yetenek sahibi idi. Kemanda birçok Kazak nağmelerini mükemmel çalardı. Ben Kazak müziğini, şarkılarıyla dombırada çalınan ezgilerini onun kadar derinden kavrayamadım. Arkadaşımı ne kadar dinlesem bıkmıyor ve yine dinlemek istiyordum. Savaş yıllarında Aytkeş’i son defa Vena’da görmüştüm’’ diye yad etmiştir...

1942 yılında 18 yaşındaki Aytkeş savaşa gider. Vatanını korumak adına ateşler içine giren müzisyen, sıradaki büyük muharebede ayağından vurulup, hafızasını kaybeder ve faşistlerin eline esir düşer. Aynı kaderi paylaşan on binlerce esirle beraber Mozdok yakınlarında (Kuzey Osetya) çevrilerek, oradan da sürüle sürüle sonunda Türkistan özel askeri birliğinin (lejyon) propagandacılar takımına katılmıştır. Onun birlikteki diğer askerler gibi vatanına karşı eline silah alıp savaşmadan propagandacılar takımına katılmasına öncelikle sanatı, daha sonra sanatçı Muhametkali Batırkereyoğlu sebep olmuştur. Onlar askeri birlikte iken  çeşitli halkların müzisyenleriyle beraber konserler düzenlerler. Fakat yine de Muhambetkali ikisi idam edileceklerin listesine düşüyorlar. ‘‘Eceli gelmeyen kırk günlük katliamdan bile sağ çıkar’’ diye söylendiği gibi, idam edilmek üzere Staudens kampına götürülürken aniden ortaya çıkan İngiliz ve Amerikan uçaklarının saldırısına uğrarlar ve bu şekilde canlarını kurtarmak için kaçma fırsatı doğar. Böylece Fransız partizanlarına katılıp, Almanlara karşı savaşmak üzere silahlanırlar...

Savaşın son yılında kemancı, Roma’daki Sovyet elçiliği içerisinde bekçi olarak çalışır. Bu şehirdeki boş zamanlarında Roma’nın Adriyano tiyatrosunun senfoni orkestrasıyla birlikte hazırlık çalışmaları yapar. Hatta, Moskova’nın Büyük tiyatro orkestrasının kadrosunda oynama fırsatını da yakalar. O, La Skala sahnesinde gösteri yapan o dönemlerin tanınmış baritonu Tito Gobi gibi opera sanatçılarının sesini dinler ve o günleri: ‘‘İtalyan ustalarını görüp, dinledim ve hayatın sonsuz ilham kaynağından beslenmiş gibi oldum’’ diye yad eder. Burada onun için Avrupa sanatının kapıları sonuna kadar açılmıştı. İtalya, Fransa, İngiltere, Türkiye, hatta Amerika Birleşik Devletleri’ne gitme imkanı doğar. Fakat yabancı memleketlere gitmeyi hiçbir zaman düşünmeyen müzisyen, vatanına dönüp, sadece doğduğu topraklarda hizmet edip, mutluluğu oralarda yakalamak ister. Bir de Stalin’in: ‘‘Savaş, kayıpsız ve zararsız olmaz. Düşmanların eline esir düşenler bu durumdan sorumlu değildir. Vatandaşlarımız hiçbir endişe duymadan yurtlarına dönebilirler. Onları vatanları, anaları, eşleri, kardeşleri ve evlatları beklemektedir. Dönün!’’ dediği kararnamesini duyar.

Aytkeş Tolganbayev, 1945 yılının kasım ayında Almatı’ya döner. Okulunu konservatuarda devam ettirmeyi planlayan delikanlıyı Millî Güvenlik Komitesi şüpheyle karşılar. ‘‘Türkistan özel askeri birliğinde ne yaptın? Casussun’’ diye iftira atarak, savaşa katıldığına dair kimliğini elinden alırlar. ‘‘Ben vatanıma hainlik yapmadım, düşmana hizmet edeceğim diye ant içmedim, elime silah kuşanmadım, halkıma zarar verecek hiçbir olumsuz harekette bulunmadım’’ dediklerine ve müzisyen olarak çalıştığına inanmazlar. Casus olduğunu suçunu ‘‘kabullendirmek’’ için zalimce işkenceler yaparlar. Fakat ne tür işkence görmüş olsa da suçunu ‘‘kabul etmeyen’’ delikanlının gayretini kıramıyorlar. ‘‘Kendi isteğiyle düşmana teslim olan hain’’, ‘‘İngiliz casusu’’, ‘‘Yabancı istihbarat teşkilatının gizli ajanı’’ gibi suçlarla 1946 yılında 25 yıllık hapis cezasına çarptırılıp, çalışma kampında 5 sene geçirilmesi gerektiği kararlaştırılıp, siyasi hukuklarından ayrılarak, mal mülküne el konulur.

Aynı yıl Novosibirsk hapsine sürgün edilen kemancı, yaz sonunda İrkutsk şehrine, oradan da Uzak Doğu’daki Vanin körfezi, devamında Nahodka, Magadan kamplarında hapsolduğu dönemlerde tutukluların oluşturdukları caz ve senfoni orkestralarında kemanda oynamış, Rusya Ulusal orkestrasında mandolin çalmıştır. Bu dönemlerde o, Kazak Halk şarkıları ile dombırayla çalınan ezgilerin ensrtüman ayarlarını yapar. Şartları ağır, işi zor, ortamı çok kalabalık, soğuğu sert, geceleri uzun Kolıma’daki bu bitip tükenmez görünen yaşamın sıkıntısını onunla birlikte yaşayan birçok tanınmış Sovyet müzisyenleri olmuştur. Elliden fazla kamp ile binlerce bölümleri, dört yüzü aşkın sömürge kampları olan GULAG (Genel Islah Isçi Kampları Müdürlüğü anlamına geliyor) sisteminde (kampları devletin yönetmesi) 1920-1953 yılları arasında 10 000 000 insanın kaderiyle oynanmıştır. Böyle kampların birinde Aytkeş, insanın dayanamayacağı düzene boyun eğip, hayat için savaş verirken namusuna da söz getirmemiştir.

O, işkence kamplarında olsa da sanatına sığınmış, kemanını dayanak etmiş ve: ‘‘Ben, M. Glinka ile Kurmangazı’yı, P. Çaykovskiy ile M. Oginckiy’i, Abay ile P. Sarasaten’i nasıl unutabilirim? Onlar benim hayat desteğim ve en yakın ustazlarımdır’’ demiştir. Müziğe adanmışlığı, kemana olan sevgisi nerede olursa olsun onun hayatta kalmasına sebep olmuştur. ‘‘Aytkeş, kendini müziğe adamış olağanüstü bir insandı. Hayatta ne tür eziyetler görmüş ve zorluklar yaşamış olsa da hiçbir zaman insanlığını kaybetmemiştir’’ diye, çağdaşı ve arkadaşı, tanınmış orkestra şefi Fuat Mansurov anılarını paylaşmıştır.

Aytkeş Tolganbayev Almatı’ya ikinci defa döndüğünde (1956) halk sanatının destekçisi Ahmet Cubanov’un yardımlarıyla konservatuardaki eğitimine devam etmiştir. Burada doçent V. S. Hess ile Kazak devletinin emektar sanatçısı İ. Kogan’ın sınıfında bilim alır. Son sınıfta bitirme çalışması olarak P.İ. Çaykovskiy’in keman ile orkestra için düzenlenmiş konserini oynamaya karar verir. Ve de bu eseri: ‘‘O eserde insana özgürlük ile mutluluk bağışlayan müzik sedası vardır’’ diye çok sevmiştir. O güne kadar hiçbir mezunun oynamadığı, teknik açıdan zor bir eser olarak sayılan ve gerçek ustalığı gerektiren konseri Devlet Bitirme Sınavında Cambıl adındaki Devlet Filarmonisinin senfoni orkestrasıyla birlikte sunmuştur (1961).

O dönemdeki önemli yayın kurulları ‘‘A. Tolganbayev büyük başarıları elde etmiştir’’, ‘‘Memleketin ilk kemancısı’’ gibi güzel değerlendirmelerde bulunmuşlardır. Yine de o dönemdeki siyasi talep doğrultusunda, orkestra kadrosunda olmasına rağmen, turne için ülke sınırlarının dışına çıkmasına ona izin vermemişlerdir. Daha sonraları ise hiçbir yayın kuruluşu onun ismini bile anmaz olmuştur. Meslektaşları onu açıkça savunamamışlardır, çünkü onun ‘‘casus’’ olarak suçlanmasına karşı gelmek, Sovyet siyasetine karşı gelmek olarak sayılmıştır.

Bu önemli şahsiyet,  ne tür sıkıntılar yaşamış olsa da ‘‘İyilik yap, başkalarına yardım et, ne durumda olursan ol, insanlığını kaybetme’’ gibi hayat felsefesine sağlam sarılmıştır. O, hiçbir zaman başından geçen sıkıntılı dönemler için pişmanlık duymamıştır, ‘‘Kaderime bu yazıldı, bunu yaşamaya mecburdum. Benim hayatım, benim kaderimdir. Bu dünyaya ikinci, üçüncü defa da gelsem yine aynı hayatı sürerdim’’ demiştir.

Elbette, ‘‘İngiliz casusunun’’ kaderi ailesine ve işine de tesir etmiştir. Onun hakkında kızı Sauleta: ‘‘K. Bayseyitova adındaki yetenekli çocuklar yatılı okulunun keman bölümünde yedi sene eğitim gördüm. Çevrem, ‘‘Halk düşmanının çocuğu’’ gibi bakış açısını açık olarak hissettirirdi. Çevremizdeki insanlar bizden uzak durmaya çalışırlardı. Çevremiz olmadan, kendi gücümüzle yaşamımızı sürdürdük. Çok üzülüp, hıçkırarak ağladığım anlarda babam: ‘‘Eğer hiçbir şeyi umursamadan sadece ileriye doğru bakarsan, sen büyük kemancı olacaksın’’ derdi. Fakat ben, dayanamayarak başka bir meslek seçmek zorunda kaldım’’. Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin bu aile, çevresinden baskı görmüş ve yalnız bırakılmıştır. Hatıralarında onun öğrencilerinin professiyonel yaşamlarında baskı gördükleri, yarışmalara katılıp, ödül kazanamadıkları hakkında yazılmıştır. Sauleta: ‘‘Babamın sınıfından mezun olanlar bugünlerde yurt dışında hizmet etmektedirler. Mesleğinde ilerlemek isteyen yetenekli öğrencileri onun soyadının problem doğuracağını bildikleri için, son sınıfta hocalarını değiştiriyorlardı...’’ der.

  1. Tolganbayev Almatı’ya geldiği andan itibaren Kazak aydınlarının

arasında olur. Besteci, sanatkar E. Brusilovskiy, A. Cubanov, G. Cubanovalar ona her zaman destek olurlar.

Hep iyi taraflarıyla tanınan, insan olarak, müzisyen olarak, vatanının iyi bir evladı olarak savaş verebilen A. Tolganbayev, müzik alanındaki çalışma hayatını genç kemancılara sanat öğreterek başlar. Yirmi yıllık tecrübe ve birikimlerinin sonucunda ‘‘Keman Öğrenme Okulu’’ adlı Kazak dilindeki ilk yöntem kitabını yayımlar (1978). Genç müzisyenlerin çalma tekniklerini geliştirmek için Mayra’nın ‘‘Mayra’’, Cayau Musa’nın ‘‘Ak Sisa’’, Mariya’nın ‘‘Dudar-ay’’ve ‘‘Bayanavul’’, ‘‘Ak Dariga’’, ‘‘Kargaş’’, ‘‘Elim-ay’’ gibi halk tarafından beğenilen ve bilinen şarkıları etüd olarak tekrar düzenler. Bununla birlikte kitapta, keman ve telli enstrümanlar kvarteti için kendisinin yeniden düzenlemiş olduğu  ‘‘Gayni’’ şarkısı ile Arıngazı’nın ‘‘Arıngazı’’ezgisi konusuna kaprisli beste, Mayra’nın şarkısı ‘‘Mayra’’ konusuna fantazi ve yaylı enstrümanlar kvartetine Davletkerey’in ‘‘Kos Alka’’, Tattimbet’in ‘‘Bılkıldak’’ezgilerini yayımlar.

‘‘Kazaklar, dünyadaki en sağlam halktır, en mükemmel halktır, ben de o halkın evladıyım’’ diye, yurduna döndüğü için hiçbir zaman pişmanlık duymayan Kazak halkının cesur çocuğu, insanların hepsini kardeşim diye sevmiştir. Hayatının son yıllarında, yetmiş yaşını aştıktan sonra kendi gözleriyle şahit olduğu, yaşayıp gördüğü olayları ‘‘Kaderin sert yüzü’’ adlı hatıra kitabında sıralayarak, bu çalışmasını faşistlik ve Sovyet dönemindeki toplama kampı kurbanlarına ithaf etmiştir. 2012 yılında yazarın el yazılarını esas alan yönetmen İ. M. Gonopolskiy, A. Tolganbayev’ın hayatını konu eden ‘‘Müzisyen’’ adlı 7 bölümden oluşan belgesel film çeker. ‘‘Kazakfilm’’ stüdyosunda gerçekleştirilen bu proje, Kazakistan ile Rusya arşiv materiyalleri ile şahit olanların hatıralarından oluşmuş olup, uzun süren araştırmalar sonucunda hayata geçirilir.

Medeniyet tarihimizde önemli bir yere sahip olan ilk professiyonel Kazak kemancı Aytkeş Tolganbayev, memleketimiz egemenliğini kazandığı son dönemlerde, 1992 yılının mayıs ayında tamamen aklanmıştır. ‘‘Ben bu günü 40 yıl 33 gün bekledim’’ diyen müzisyen, hakikate ulaşmak için ömrünün son günlerine kadar savaşmıştır. Onun hayatı ile sanat yolu, gelecek nesillere terbiye veren, içtenliğin, yiğitliğin, güçlü irade ve dayanıklılığın örneğidir.

Gelişmekte olan nesiller, o güne kadar yaşamış olan böyle güçlü bir ruha sahip, şerefli, bilgili, vatanının güvenilir evladı olabilen, hiçbir zaman insanlığını kaybetmeyen şahsiyetin hayatından ders alıp, onunla gurur duyacaktır.

O, filozof da, siyasetçi de, tarihçi de, edebiyatçı da değildir. O, öncelikle İnsan sıfatına layık hayat süren kimsedir.

 

Bakıt Turmagambetova
Sanat ilimleri uzmanı, müzikolog

 (Türkiye Türkçesine aktaran Gulzada Temenova)