Ақ жауын
Секен Тұрысбеков

Kazakistan’da yaşayan Nogayların bugünkü müzik sanatı hakkında bahs ederken öncelikle Astana şehrindeki «Nogay Kültür Merkezi» Cemiyet Birliğinden başlamayı uygun görüyoruz. 2008 yılı açılmış olan merkezin başkanı olarak profesyonel müzisyen, doğum yeri olan Rusya’da tanınmış besteci, yorumcu Arslanbek Seyitoğlu Sultanbekov atanmıştır. Onun özel ve örnek alır sanatçılığı dünyadaki Nogay halkı tarafından çok iyi bilinmektedir dersek hata yapmış olmayız. O, 2004 yılında Kazak topraklarına taşındığında kendisinden armağan olarak «Salem, Kazakistan (Merhaba, Kazakistan)» şarkısını bestelemiştir. Bu dönemden başlayarak dört sene Kazakistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı orkestrası çağdaş müzik grubunun rehberi olarak hizmet etmektedir.

A. Sultanbekov’un şarkıları içeriği bakımından incelendiğinde vatanseverlik konusundaki eserlerinin ağırlıkta olduğunu ve bu özelliğinin ilk eserlerinden başlayarak günümüzdeki şarkılarına kadar süregeldiğini görebilmekteyiz. Besteci güzel melodilerini eski şairlerin şiirlerine, Rus şairlerinin şiirlerine ya da kendi şiirlerine yazmış olsa da söz edilen içerikten uzaklaşmadığı görülür. Onu herkes Kaztuğan cıravın (şairin) (XV. asır) «Yayıktı aldı, Emdi aldı, Edildi aldı, Tendi aldı, Endi almağan ne kaldı?» diye başlayan «Ne Kaldı?» şarkısına yazmış olduğu ruhları besleyen ve coşturan melodisiyle de tanıyorlar.

Bunun yanı sıra müzisyenin vatanseverlik konusundaki eserleri, 2005 yılında 2. Dünya Savaşının 60. yıl yıldönümü dolayısıyla düzenlenen Kazakistan bestecilerinin vatanseverlik konusuna şarkı yarışmasında oldukça dikkat çekmiştir. Dört konu üzerine düzenlenen bu yarışmada Sultanbekov, iki dalda ödüle layık görülmüştür. İlki, Asan Kaygı’nın (XІV. asrın sonu ile – XV. asrın başlarında yazılmış) «Taza Minsiz Asıl Söz (Temiz ve Kusursuz Asıl Söz)» diye başlayan şiirine yazılan «Аsıl Söz» şarkısıdır. «Bu eserimi Nogay dilinde sundum. Genel olarak yarışmaya katılan eserlerin bestecisi söylenmeden, gizli sunulduğu için yarışmanın adil geçtiğine inanıyorum» diyor besteci. İkinci eseri ise «En Jaksı Soldat Eni (En İyi Asker Şarkısı)» dalında başarılı seçilen «Hat (Mektup)» adlı şarkıdır. (Söz yazarı: Rüstem Kulşenayev).  

Kazakistan Devleti Kültür emektarı Arslanbek Seyiyoğlu, 2011 yılının 16 aralığında Ankara’da Uluslararası Ahmet Yesevi Üniversitesi ile beraber Kazakistan’ın bağımsızlığının 20. yıl yıldönümü dolayısıyla bir konser düzenler. Aradan bir yıl geçince bu konseri İstanbul’da «Doğu Türkistan» vakfının desteğiyle gerçekleştirir. Bu konser de Kazakistan’ın bağımsızlık yıldönümü dolayısıyla yapılmıştır. Yorumcu aynı sene bütün Avrupa’ya dağılmış olan Nogayları dolaşarak, onları coşku dolu şarkılarıyla besleyerek, akrabalarının yaşam biçimlerini yakından tanımıştır.

Yurdumuzda Nogay nüfusu resmi rakamlara göre az görünmesine rağmen, günümüzde Rusya topraklarından (Dağıstan, Koban, Karaçay – Çerkes v.d.) taşınarak yerleşenlerle de çoğalmaktadır. Bizim kahramanımız Stavropol bölgesi, Erkin – Halk köyünde 1965 yılında dünyaya gelmiştir. Genel olarak bestecinin ana dilini çok iyi öğrenip, günümüzde Nogayların eski folklor müziğini esas alarak besteler yapması büyüdüğü çevrenin etkisindendir. Yetiştiği ailede babası cırlarla şarkılar söylemiş, ninesi ise «kopuz» çalarak halk şarkılarını söylemiştir. Burada Nogayların yaşamlarında kullandıkları Kafkas garmonun «kopuz» diye adlandırdıklarına dikkat çekmek istiyoruz. İlginç bir yanı da, Nogayların kullandıkları garmon adlı müzik aleti Türkiye’de yaşayan Nogaylarda da garmon diye adlandırılmaktadır (Konya bölgesinde). Yani Nogaylar, iki türlü müzik aletini de kopuz diye adlandırdıklarının üzerinde önemle durmak isteriz. Onlardan biri garmon ise diğeri normal Kazak kılkopuzunun Nogayların elindeki şeklidir.

Arslanbek profesyonel eğitimini Çerkessk şehrindeki müzik okulunda gitar aleti üzerine alır (1985 – 1989). Daha sonra yeteneğini Mahaçkala Öğretmenler Enstitüsünün müzik fakültesinde (1989-1994) geliştirir. Onu ilk şarkılarından başlayarak tanıyan Rusya’da yaşayan hemşehrileri ile çocuklar, çok tanınmış olan şarkısının ismiyle «Kart Keşu (Eski Göç)» diye adlandırmışlar. Yorumcu: «Kart Keşu – eski göç anlamına gelmektedir. Celenşik ile Koban sularının arasında birkaç asır Nogay camisi olmuş. Daha sonra onu Ruslar yıkıp, yerine kilise inşa etmiş olsalar da Sovyet Hükümeti o manevi evi yerle yeksan edip, taşlarıyla Çerkessk şehrinin Beyaz Evini yaptırmışlardır. Bu tarihi gerçeği duyunca çok duygulanıp «Kart Keşu» şarkısını besteledim. Şarkı çok kısa bir sürede bütün Kafkaslara yayıldı. Ben çocukların beni görünce «Kart Keşu geliyor» diye seslendiklerini defalarca duymuşumdur»diyor.

A. Sultanbekov ile şarkılarının melodisine, metnine dikkat ettiğimizde, onun duygusallığının, milletine olan sonsuz aşkının, halkının geçmiş tarihi ile geleceğine dair düşüncelerinin, bakış açısının bestelerinde geniş bir şekilde yer aldığını görebiliyoruz. Astana’da küçük bir daireyi kiralayarak yaşamını sürdüren yetenekli müzisyen, evinde altı telli ve on iki telli iki gitarını, iki çeşit dombırasını, vurgulu çalgılarını, iki çeşit kopuzunu ve başka da sanatını sergilerken lazım olabilecek eşyalarını bulunduruyor. Onun Asan Kaygı’nın sözlerine yazılmış «Аsıl Söz» şarkısı gitarla, Şalkiyiz şairin «Laşın Kus (Laçin Kuşu)» cırına ithaf ettiği nağmesi dombıra eşliğinde dinleyicilerine sunulmaktadır. Bestecinin «Tulpar Kaydan Tabarsın», «Kanlı», «Auıradı Jüregim (Yüreğim Acıyor)», «Nogay Halkı» adlı eserleri Nogay dilinde, «Belıy Parahod (Beyaz gemi)», Dospambet’in sözlerine yazılmış «Moy Karavan (Benim Göçüm)» («Men Ökinbeymin (Ben Pişman Değilim)», Çeviren A. Anufriyev) ve diğer şarkıları Rusça olarak tanınmıştır. Bununla birlikte biraz şarkılarının sözlerini de kendisi kaleme almıştır. (Mesela, «Nogay Keşeler» gibi).

Tarihi şahsiyetler Kaztugan, Dospambet, Şalkiyiz, Asan Kaygı’nın türküleri (Ruzçaya çevrilmiş şekilleri vardır), Rusyalı şairlerin şiirlerine yazılmış eserleri ve kendi besteleri olarak yorumcunun eserlerini konularına göre üç gruba bölmek mümkündür.

Dağıstan’da yaşayan otuzu aşkın etnosun hepsinin anlayacağı ortak dil olması sebebiyle Rusça olarak yorumladığı şarkıları dinleyicilerine onun vatandaşlık sevgisini, iç dünyasının seçimini, geçmiş tarihe, bugünün toplumuna olan bakış açısını ortaya koyma fırsatını vermektedir. Kendi deyişiyle o, müziği sadece ekmek parası kazanacak bir meslek olarak değil de, ondan daha önemli amaçlar için bir araç olarak görmektedir. Bu, onun sanat yolundaki ciddi tutumunu ortaya koymaktadır.

«Yaradılışıma göre kalabalığın önüne çıkarak şarkı söylemeyi sevmiyorum. Fakat beni müzisyen eden, şu önümdeki coğrafi haritadır. (1974 yılı basılmıştır)... Nogay halkının geçmişi ile bugünkü durumudur. Milletime olan sevgim, onun tarihi ve geleneğiyle ilgili arayışlarımın arttığı dönemlerde elimde olmadan içimden şarkı söylemek geldi. Nogay dilindeki şarkıları tanıtıp, yaygınlaştırmak amacıyla çalışırken besteci de olmuştum» diyor müzisyen. Böylece anne sütüyle soyundan gelen özelliği ve yaşadığı çevrenin de etkisi, Nogay halkının yüreğine yol alan şarkılar yazmasını sağlamaktadır ve repertuarının daha da zenginleşmesine sebep olmaktadır.

Bestecinin sanat yolunun bir diğer yanı, onun Nogay müzik aletlerini yeniden ortaya çıkararak tanıtma yolunda yaptığı çalışmalarıdır. Mesela, yenilenmiş kılkopuz aletinin tarihi geçmişi aşağıdaki gibidir. Arslanbek Seyitoğlu’nun unuttuğu, Nogaylara siyasi baskılar sonucu unutturulan kılkopuzu yeniden ortaya çıkarmasına, tekrar yapıp, onu çalmasına, onun Sankt – Petersburg müzesinde bulunan bir resmi görmesi sebep olmuştur. Müzede asılı olan resimdeki «Mansurov köyü. XIX. asrın sonu» yazısını görünce bir türlü o resimden gözlerini ayıramamıştı. XIX. asırda Kuzey Kafkasya’ya gelen  fotoğrafçının çektiği bu resme dikkatlice baktığında, dünyaya geldiği köyün bir asır evvelki beylerinin halkın önünde sergiledikleri dans geleneğinin resmini görmüştü. «Bugünkü «Erkin halk (Özgür Halk)» köyü eskiden Nijnaya Mansurovka olmuş. Kırım’da Mansur Nogayları adlı halk vardır. Onların yaşadıkları yer böyle adlandırılmıştır. Buranın çok eski adı - «Kabaklar» olmuştur» diye bilgi verdi o.

A. Sultanbekov bu resimdeki ve Nogayların yaylı kılkopuzunu ayrı resme aldığı fotografı aklında tutup, onu esas alarak müzik aletleri yapan ustaya kılkopuzun şeklini çizip verir. Günümüzde önüne koyduğu amaçlarına ulaşmış olan yorumcu, kendisi tarafından tekrar hayata kazandırılan Nogay kopuzu ile şarkılarını tanıtmaya çalışmaktadır. A. Sultanbekov’un çalışmaları sayesinde 80 yıldır oynanması yasaklanıp, müzede sadece resmi bulunan kılkopuz yeniden gün yüzüne çıkıp, kullanılmaya başlanmıştır. Besteci, Nogay kültüründe eskiden beri var olan kılkopuzun bugüne kadar korunmamasının tarihini «Eskiden Hijnaya Mansurovka diye adlandırılan köy, Sovyet hükümeti döneminde «Erkin halk (Özgür Halk)» diye değiştirilmiştir. Buradaki Mansurov, Nogay beylerinin soyadıdır ve onlar isimleri destana dönüşmüş Edige Batır’ın soyundandır. Ben çocukken bu köye folklor ile uğraşan Bela Baubekovna adlı bir kadın gelip, annemle konuşup, Nogay müziğini araştırmak için yol gösterip, yardımcı olmasını istemişti. Annem bana: «Araştırmacıyı alıp  köyün aksakalı, 80 yaşını aşan, başından çok şeyler geçirmiş olan Paşagerey adlı ihtiyara götürüp, buluştur» dedi. Ben de 15 yaşlarındaydım. O aksakalın evine gidip, durumu anlattığımda ihtiyarın gözleri dolup, konuşamadı ve bize «çık» diye işaret etti. Biz şaşırarak dışarı çıktık. Ben tekrar anneme gidip, gördüklerimi anlatıp, ihtiyarın konuşamayacağını söyledim».

Daha sonra annem ihtiyarla gidip konuştu. O konuşabilsin diye, acı bir su içirtti. Biz daha sonra eve tekrar girdik. O ihtiyarın sesi hala kulaklarımdadır. Paşagerey dede kopuzun, dombıranın, Nogaylara cesaret veren «Еdige» destanının nasıl yok edildiğini anlattı: «1937 yılındaki açlık döneminde köye komünistler gelip: «Kim «Еdige’nin» destanını söyleyebiliyor?», «Кim dombıra çalabiliyor?», «Кim kopuz çalıyordiye sordular. Onların aradıkları kimseler benim akrabalarımın arasından çıkmıştı. Hepsi de destanlar ve halk şiirleri okuyan şair idi. Kültürümüzü araştırıyorlardır diye, hepsinin ismini vermiştik... Ertesi gün onların tümünü o gece yok ettiklerini duyduk»...

1937 yılına kadar Koban, Astrahan Nogaylarında ne tür düğün olursa olsun, mutlaka «Еdige» destanıyla başlarmış. Kalabalık halk, yediden yetmişe herkes bu destanı duygulanarak dinlermiş. Gerekli olan adetler yerine getirildikten sonra ortaya destanlar söyleyen cırav (saz şairi) davet edilir ve o cırav da «Еdige’den» parçalar okurmuş. Otuzlu yıllardaki açlık döneminden ve komünistlerin sürgünlerinden sonra halkın cesaret kaynağı olan kökünden ayırıp, cahil kalmaları maksadıyla yapılan baskılardan sonra dombıra ile kılkopuz çalanlar, «Еdige» destanını söyleyenler azalmış ve bir süre sonra iyice yok olmuştur.

Tarihte halkının başından geçen böyle zorlu dönem, baskılarla yapılan manevi ıstırap, onun içinde müzik aletlerinin yok edilmesi, gelecek saz sanatçısının ilgisini çeker. Babalarından gelen sanata ve yurdunun müzik geleneğine olan ilgisi daha çok artmaya başlar. Kopuzu tekrar kazandırma ve yaygınlaştırma çalışmaları da böyle manevi ihtiyaçtan doğmuş idi.

Nogayların yaylı kopuzunun iki çeşidi vardır. İlki, saz sanatçısının çizdiği resme göre söyleyecek olursak, Kazakların kılkopuzu ile aynıdır. Oysa ikinci şeklinde çanağı var, o da ağaç, deri, at kılı gibi malzemelerden yapılır ve telleri de vardır. Buna uygun olarak da oynama yöntemi tellere basma şeklinde yapılır. Bu müzik aletinin desteğiyle yorumcu Kaztuğan cıravun «Kayran da menin Edil’im (Hey Gidi Benim Edil’im)» şiirli nağmesini yorumlamaktadır. Eski cıravlar devrinde kılkopuzla sesini destekleyerek cırlar (halk şiirleri ve destanlar) söyleme geleneğini Kazakistan’da tekrar canlandıran yetenekli müzisyen Bekbolat Tileuhan hakkında Arslanbek: «Ben B. Tileuhan’ın bu dalda en yüksek dereceler göstermesinin, sanatta yeniliğe olan bakış açısıyla sezgilerinin karşısında başımı eğiyorum. Onun cıravluk geleneğe göre oynama tekniklerini öğrendim. Benim için Bekbolat’ın yeri, sanatın zirvesidir». Bir de besteci, kopuzuyla Nogayların kızlarını evlendirirken düğünde bugüne kadar çalınagelen hafif, oyun havasında «Kız şığaru (Kız geçirme)» şarkısı ile bize halk folklorundan miras kalan değerli eserlerden biri «Kopuz Tartular (Kopuz’dan Armağanlar)» adlı ezgileri oynamaktadır.

Nogay halkının müzik kültüründe dombıra aletinin yeri oldukça önemlidir. Dombıra çalıp şarkı söyleyen Nogay gençlerini internet sayfalarında çokça görmek mümkündür. Bu, mesela 2008 yılı Dağıstanlı bir grubun Moskova’da verdiği konserdir. Fakat ne yazık ki dombırada çalma geleneği her bölgede yaşayan Nogayların hepsinde aynı şekilde korunmamıştır. Bazı köylerde dombıra, «çalınması tehlikeli» olan müzik aleti olarak görülmüştür. Mesela, «Toktamıs» (şimdilerde İkon köyü) köyünde birisi vefat ettiğinde onun saklamış olduğu dombırasını nereye koyacaklarını bilemeyen yakınları müzik aletini onunla birlikte gömmüşlerdir»diyor Arslanbek.

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, mesela Dağıstan’daki kırlarda, çöl, kum arasındaki Nogay köylerinde bu alet bügüne dek korunmuştur. Çünkü, bu tabiatı çetin bölgeye birçok kimse ulaşamamıştır.

Yorumcu, 1996 yılında ilk defa Koban Nogay tiyatro üyeleri bünyesinde Dağıstan’ın Karanogay bölgesine konser vermek üzere gider. Devamlı değişim içindeki siyasi gelişmeler yüzünden halk birbirinden habersiz kalmıştır. Onların Dağıstan’da Nogaylar yaşadığını bilmediklerinden de bunu görebilmek mümkündür. Şimdilerde o köy «Terekli mektep» diye adlandırılmaktadır. «İşte, Dağıstan’dan gelen müzisyen Yahya Kudayberdiyev, 1985 yılı dombırada oynadığında, Alibi Romanov cırlar söylediğinde bizim Nogaylar bu aleti birden sevmişlerdir. Saz şairinin Nogay dilindeki cırlarını kendi ağzından ilk defa duyduğumda tüylerim diken diken olmuş, besteci olup, şarkılar yazmak istemişimdir» diyor Sultanbekov.

Çerkessk şehrinin radiosunda, 1965 yılı Mejidov adlı dombıracının çaldığı plaklar bugüne dek korunmuştur. O, sıkıntılı dönemler sona erdiğinde dombırasını küreğin sapından yapıp, aklında kaldığına göre iki tel takmıştır. Çocukluğunda Karaçay – Çerkes radiosunda her cuma Nogay günü düzenlendiğinde dombıra sesini dinledikleri hala aklındadır: «Dombıra, Nogayların müzik aletidir derlerdi. Kafkaz halklarının siyaseti sayesinde Nogaylar da yok olmaktan kurtulup, hayatta kalmışlardır». Bu halkın dombıra aleti sadece şarkılara eşlik edici değil, onunla özel çalgı tarzlarını, yani ezgileri de çalmışlardır. Bununla birlikte bugünkü Nogaylar dombıra ile kılkopuzu olan küçük gruplar oluşturarak halkı kendilerinin eski medeniyetleriyle tanıştırıp, geliştirmeye çalışmaktadırlar.

Bu yönde besteci, yorumcu A. Sultanbekov’un yerine getirdiği görev çok büyüktür. O şarkıları dombırayla, kopuzla, gitarla destekler. Özel konserlerinde Kazakistan’da da, Türkiye, Hollanda, Romanya memleketlerine turnelere gittiğinde de sahneye kendi çalışmalarıyla dinleyicilerini buluşturma sırasında dombıra ile kopuzunu birlikte götürür.

A. Sultanbekov’un repertuarında kendisinin bestelediği birçok şarkı vardır. Onların arasında «Kart Keşu», «Ne Kaldı», «Nerede O Gün?», «Kanlı», «Nogayım» şarkıları büyük istek almaktadır. Şarkılar vatanseverlik konusundadır. Memleketinden, topraklarından ayrılıp, hükmedici milletten baskı gören, maneviyatını sürdürmeye yasak konup, huzuru kaçan halkın çığlıkları ile geçmişte kalabalık halkına hizmet edip, yöneten, yurdunun berekesi gibi olan aksakal, saz şairlerinin hayalleri ile dertlerini Arslanbek kendi eserlerinin değerli özü ve temeli olarak görmüştür. «Benim hayalim, ataları bir olan Nogayları Kazak halkının kardeşimiz diye tanımasıdır. Biz bir halkız. Kazakistan’da egemenliği görüp, meyvelerini almaktayız. Kazak yurdu ilerleyen, birçok memleketten her dalda epey ileriye yol almış memlekettir ve geleceği çok parlak memlekettir» diyor o. A. Sultanbekov milletinin eski müzik folkloru konusunda bilgili kişisi olarak, doğduğu yurdunun kaybettiği değerlerini arayan ve sahip çıkmaya çalışan, eksiğini gidermeyi maksat eden şahsiyettir.

Bakıt Turmagambetova

Sanat ilimleri uzmanı, müzikolog

(Türkiye Türkçesine aktaran Gulzada Temenova)

1.Makale, uluslararası «Тürkistan» gazetesinde (№ 20 (982), 23.05.2013 – 8-s.) yayımlanmıştır.