Profesör Colavşı Turdıgulov, Kazakistan Ressamlar Birliğinin üyesidir. Onun eliyle yapılan dombıra, kılkopuzlar devlet çapındaki ‘‘Ükili dombıra’’, ‘‘Dana kopuz’’ adlı yarışmalarda baş ödülü kazanmıştır. Malaysia ve Hindistan, Azerbaycan, Türkmenistan gibi memleketlerde düzenlenen sergilere katılıp, Paris’teki, Kore’nin Tegu şehrindeki, Umman’daki ustalık sınıfları derslerinde yabancı meslektaşlarını dombıra sesiyle hayran bırakmıştır.
Müzik çalgıları yapan hakiki usta Colavşı Abilgazıoğlu’nun elinden çıkan müzik aletlerini yurdumuzun K.Baybosınov, A.Korazbayev, T.Şamelov, S.Turısbekov, A.Ülkenbayeva, A.Rayımbergenov, A.Kosanova, E.Alimbetov, A.Ensepov gibi önemli, profesiyonel müzisyenler kullanmaktadırlar. O, Kazak halkının millî çalgısı dombıradan başlayarak kılkopuz, narkopuz, davulpaz, sazgen, kos-saz, şerter, şankopuz, kaval gibi millî çalıgılarını, hatta Kırgızların komız adlı çalıgısını bile yapmıştır. Onun laboratuvarından çıkan yirmiye yakın dombıra çeşidi günümüzde kullanılmaktadır: şarkı ve ezgi dombırası, torsık-dombıra, tumar-dombıra, aşa dombıra (üçgen biçimdeki eski dombıra çeşididir), geniş gövdeli dombıra (iki çeşidi vardır), üç telli dombıra, oyuk boyunlu dombıra (boynu kuş boynuna benzer dombıra çeşidi); şerter, orkestra dombıraları; alto-dombıra (Kazak halkında ‘‘konır’’ olarak adlandırılan ve dengeli bir ritimle çalınan, kulağa hoş gelen ezgi sesleri çıkaran dombıra), tenor dombıra (normal her Kazak evinde bulunan çalgı, 48 sm.), prima dombıra (birinci, ince sesli), seconda dombıra (ikinci, acı sesli), bass sesli dombıralar (iki çeşidi vardır); boynunun uzunluğuna göre 32 sm. başlayarak 46 sm. kadar uzunluktaki çocuklar için yapılan dombıralar v.d.
Yapmış olduğu kusursuz eserleri yurdumuzda da, yurt dışında da profesiyonel sanatçılar tarafından çok değer görmektedir. Mesela, 1998 yılında Avusturya’da düzenlenen dünyanın 22 memleketinden 70 müzisyenin katıldığı ІІІ Uluslararası Arp Kongresi’nde Colavşı Turdıkulov’un yaptığı nar-kopuz çok üstün dereceye sahip olup, o kopuzun resmi sergilenmek üzere Fransa Ulusal müzesine ve Avusturya’daki Dünya Müzik Aletleri Müzesine, Ufa’daki Halk Müzik Merkezine gönderilmiştir. Abay ve Mahambet dombıralarının birer kopyalarını arşivlerin siparişi üzerine yapan, kendi işini çok iyi bilen ustanın amacı ise Kazak halkının millî çalgısı dombırayı bütün dünyaya tanıtmaktır.
Şair Kadır Mırzaliyev’in ‘‘Asıl Kazak Kazak değil, asıl Kazak, dombıradır’’ dediği gibi, çalgının ses özelliklerinin kalitesini yükseltmek amacıyla çalışmalar yapan Colavşı: ‘‘Bizler bir ritimle çalınan ezgi seslerini, yani Kazakça deyişle ‘‘Konır ünü’’ korumazsak, bizim müziğimizin derinliği, ses gücü, kendine has sedası ile iç dünyasındaki zenginliklerini kaybetme ihtimalimiz vardır’’ der.
Bu arada hakiki Kazak tınısını arama yolunda birçok çalışmalar yapan müzikolog C.Nacimedenov’un ‘‘Kazak halkının bağışıklığı dombırada saklıdır’’ dediği sözleri gelir akla. Alim, dombıranın doğal ‘‘Konır’’ adlı (kadife, kulağa hoş gelen, dengeli bir ritimle çalınan) sesi hakkında birçok araştırmalar yapıp ve bu sesin yavaş yavaş kaybolmakta olduğunu dile getirip, uzamanları haberdar etmiştir. Dombıra sesinin salınım amplitüdünü araştırarak, ‘‘Konır’’ (kadife) sesi titreşiminin 90 Hz-dan başladığına dikkat çekmiştir. Günümüzde yapılmakta olan çalgıların sesinin ‘‘Konır’’ (kadife) sesten 100 Hz. yüksek olduğunu söyleyen araştırmacı, onu Avrupa akademik çalgılarıyla karşılaştırınca dombıra sesinin ‘‘incelmiş olduğunu’’ ilmî açıdan ıspatlamış idi. İlmî araştırmalarını laboratuvarında yapan bilim adamı hakkında: ‘‘C.Nacimedenov’un varmış olduğu sonuçlara tamamen katılıyorum. Bu yönde biraz araştırmalarda bulundum. Veteriner eczanesinde ‘‘kedgut’’ adlı koyunun bağırsaklarından yapılan, hayvanların ameliyatı sırasında deriyi dikmek için kullanılan bir malzeme vardır ve o devamlı alkolün içinde durur. İşte, onu dombıraya tel olarak taktığımda çıkardığı sese hayran olmuşumdur! Düzenli bir ritmle güzel kadife tını çıkmıştı. Bizim Kazaklara has, millî tınımız bu olmalıdır. Sesi bugünlerde bizim çaldığımız aletlerden epey aşağı, yani daha hoş imiş’’ diyor Colavşı Abilgazıoğlu.
O kedguttan başka malzemelere de deney yapmıştı. Mesela, hayvan sinirlerine. Hayvan sinirinden yapılan telin de kendine has sesi varmış. Fakat bu, çok zahmetli, tecrübe ve çok zaman talep eden bir iştir. Sinirleri özel bir şekilde kurutup, tek tek ayırıp, hepsini urgan gibi eğirmek gerektiğini, aslında hayvan bağırsaklarını kullanmanın daha kullanışlı olduğunu söylemiştir. Bunun yanı sıra günümüzde etno-rok tarzında kullanılan millî çalgımız hakkında: ‘‘Çağdaş tarz olan DSEBİ’ye (dombıra-sahne-ezgi-bilgisayar-icracı) uygun olması için çalgıların sesi oldukça net olmalıdır, dağınık olmamalıdır, şıngırdayarak, titreşimi çok iyi verebilmelidir. Elektro-dombıra ise zamanın talebi doğrultusunda meydana gelmiştir ve kendi gelişmesini sürdürecektir. Buna engel olunamaz, fakat eski zamanlarımızdan bugüne kadar kullanılagelen dombıra tınısını korumamız şarttır’’.
Özel olarak inşa edilmekte olan atölye tamamlandıktan sonra bunun gibi doğal telleri biraz daha karşılaştırarak düşüncesindeki birçok işleri hayata geçirmek için imkân bulacağına inanan usta, dombıranın hakiki hoş sedasını tekrar yakalayarak kullanıma sunmak için bütün gücünü sarfetmektedir. Bunun yanı sıra o, uluslararası çalgı olan kemanı yapma işini de ele almak istemektedir. ‘‘Uzun zamandır aklımda olan ve hayalim olan, fakat bir türlü hayata geçiremediğim iş, keman yapımı işidir. Eğer yapacak olursam, çalgının malzemesine değişiklik getirmek istiyorum. Nerede olursan ol kemanı akçaağaçtan yapmazsan kabul etmiyorlar. Hatta, Moskova’da 2-3 senede bir düzenlenen keman yapımcıları arasında düzenlenen yarışmada sesini dinlemeden evvel yapıldığı malzemeyi inceliyorlar. Eğer akçaağaçtan yapmamışsan yarışa katılamazsın. Bu asırlarca kalıplaşmış olan bir yöntemdir. Ben böyle şartları uygun görmüyorum. En önemlisi, enstrümanın kalitesidir diye düşünüyorum’’.
İlk başlarda dombırayı bütün ağaçtan yontarak hazırlayan usta, daha sonra parçaları birleştirerek yapmayı da öğrenir. Devamlı arayış içinde olan Colavşı Abilgazıoğlu, tecrübeli enstrüman ustası, Almatılı Aleksey Perşin ile tecrübe alışverişinde bulunuyor. A.Perşin ona enstrüman kulağını, dombıraya kubbe biçimini vermeyi, ağaç malzemeden ses titreşiminin verilmesi, hangi durumda hangi sesin çıkacağı, sesin aşağıdan çıkması ya da zaman geçince tamamen kaybolmasının nedenleri gibi önemli noktaları öğretir.
‘‘Gerekli olan tınıyı çıkartmak için dombıranın teknesi (gövdesi) ile ses tablasının (göğsünün) uyumluluğu şarttır. Ensrtümanın yüzeyini kapatma yöntemleri de çok önemlidir. Onun iki yöntemi vardır. İlki, yaylarla kapatmadır. Bu durumda yaylar sesin titreşimini artırır, fakat ses iyi çıksa da ritmik açıdan kalitesi azalıyor. İkinci bir yöntem ise kubbelerle kapatmadır. Kazaklarda dombırayı yaylarla değil, kubbelerle yapmışlardır. Dombıranın belli bir ritimle gelen hakiki, hoş sedası bu yöntemle yapıldığında ortaya çıkmaktadır’’ diyor usta.
Asırlar öncesinden bizim zamanımıza kadar ulaşan dombıra ile kılkopuz biçiminin aynı şekli koruyarak düzenlenmesinde, ilmî açıdan belli bir çerçeveyi yakalamasında Colavşı Abilgazıoğlu’nun çok emeği vardır. Burada beş-altı ve daha büyük yaştaki çocuklar için tasarlanan dombıralardan bahsetmek isteriz. Enstrümanın sapıyla tablasının (göğsünün) arasındaki boyut ilişkilerini hesaplayan Colavşı, 36, 38, 40, 42 santimetrelik dombıralar yapmıştır ve bunlar günümüzde belli bir kalıptaki değerler olarak kabul edilmektedir. Kılkopuzcu eğitmen A.Cumabekov: ‘‘Bazı ustaların durmadan övdükleri değerler, çok zaman geçmeden hiçbir işe yaramaz oluyorlar. Ya da kopuzun derisi kışın soğuğa dayanamayarak çabucak yırtılabilmektedir. Nasıl bir deri kullanılması gerektiğini araştırmadan, öylesine üstünkörü yapanlar çoktur. Colavşı’nın öyle alışkanlıkları yoktur. Eskiden kopuzların çeşitleri çoktu. Biri uzun, biri kısa olurdu. Colavşı ile karşılıklı danışarak onların hepsini belli bir düzene oturtmuş bulunmaktayız. Şimdiki kopuzların sesi de, tınısı da güzeldir. Herkes istediği gibi yapmıyor. Ortak parametrelerin oluşmasında Colavşı’nın çok emek verdiğini belirtmek isteriz’’ diye kendi düşüncelerini ortaya koymuştur.
Colavşı Abilgazıoğlu’nun (1950 doğumludur) boyunda profesiyonel ressamlıkla birlikte şarkıcılık, ezgicilik ile oyunculuk, el işleri ustalığı gibi özellikler bir arada barınmaktadır. Binbir çeşit marifet sahibi olan usta, Doğu Kazakistan bölgesinde dünyaya gelmiştir. Babası Abilgazı, çok bilgili, marifetli, pehlivan, attan çok iyi anlayan ve onlarla iletişim kurabilen biri olmuştur. Annesi Şamşiya, yedi kızının içindeki tek oğlunun her istediğini yerine getirerek büyütmüştür. O, çocukluk çağından resim yapmayı çok sevmiştir. Onun bu yeteneğini ilk defa farkeden resim öğretmeni A.E.Soçkov, 5. sınıftayken ders sırasında öğrencileri dışarıya çıkartıp, yıkılmış eski deponun resmini çizmelerini ister. Colavşı’nın o gün yaptığı resmine bakan öğretmeni, ‘‘Sen çok yeteneklisin, bunu daha da geliştirmek lazımdır’’ der. Aradan bir süre geçtikten sonra Colavşı, 1974-1977 yılları Almatı’dali N.V.Gogol adındaki ressamlar okulunun ‘‘teatro dekorasyonu’’ alanında eğitim alır.
Adeta sihir dolu türlü türlü çalgı aletlerini yapmakla uğraşan ustanın boyundaki yetenek daha dokuz on yaşlarında farkedilmeye başlanmıştır. Eline çakısını alan o, ağaçtan zıplayarak çeşitli hareketler yapan kuklalar, hayvanlar, silah, balta, bıçaklar yontuyor. Kaval ve buna benzer öflemeli düdükler yapıyor. Günümüzde dombırayı akçaağaç, erik, elma, ceviz, kayın ağacı ve çeşitli türlerinden, çam ağacı, kızılağaçtan yapmakta olan usta, çocukluk dönemlerinde devamlı yay yapıp, onun okunu kızılcık, çam gibi ağaçlardan yontarak denemiştir. Böylece çeşitli ağaçların kuruduğu zamanki özellikleri, ses kalitesi hakkındaki fikirleri genç yaşlarda kalıplaşmaya başlamıştır. Bu arada Kazakistan Devlet sanatçısı Kayrat Baybosınov’un Colavşı hakkında:‘‘Hatta ağaçlarla konuşup, sırlaşır’’, ‘‘Farkettiğim şey, dombıra ustalarının arasındaki en duygusal olanı da Colavşı’dır... Onun dombırası hangi sahnede olursan ol seni elinden tutarcasına alıp uzaklara götürebiliyor. Adeta yürük ata binmiş gibi, değişik güçlü bir duyguya sahip oluyorsun’’ diye üstün değer verdiği sözleri gelir akla.
Müzik aletlerini kendi tasarladığı çeşitli desenlerle süsleyip, kendine has el izini bırakma konusunda özel yöntemleri olan usta, dombırada kemik kullanmanın, yani dışındaki süslemelerde de sadece kendine has yöntemi, o güne kadar kimsenin denemediği yeni süsleme teknolojisini icat etmiştir. Usta, kemikleri parçalayarak ufaladıktan sonra, yapıştırıcı ile karıştırarak bir macun hazırlar. Çalgının sesine hiçbir yan etki bırakmayacak şekilde tablasının üzerine açılan oyuklara macunu üst üste dökerek kurutur.
Bu mesleğe başlamadan evvel Colavşı, askerliğini yaptıktan sonra doğduğu memleketinde dombıra ile şarkılar söyleyip, ezgiler çalıp, konserlerde gösteriler yapmıştır. Bu yönüyle bir müzisyen olarak devlet çapında çeşitli ödüller kazanmıştır. O bölgedeki Medeniyet evi orkestrasının üyesi iken sadece çalgılarda çalıp oynamıyor, dombıraların tınısını dinleyip, ses çıkarma düzeneğini araştırıp, kırılmış olan eski müzik aletlerini tamir etmeye başlar. Eski dombıraları parçalarına ayırarak, tekrar birleştirip, düzeltme işlemleriyle uğraşır. Lazım olduğu zaman teatro oyunlarının başrollerini üstlenip, oyunculuk da yaptığı olmuştur. Ressamlığını da hiçbir zaman kenara atmamıştır.
Onun boyundaki üstün yetenekleri, tasarlamış olduğu malzemelerde meydana çıkmıştır. Mesela Kazakistan Devlet sanatçısı ezgici, besteci S.Turısbekov’un fikirlerine kulak kabartacak olursak: ‘‘En ilginci, dombıra yapan bazı ustalar, yaptıkları dombıralarda oynamayı bilmezler. Ben, bunun gibi yaptığı dombıranın sesini ayırt edemeyen insanın çok iyi usta olabileceğine inanmıyorum. Oysa Colavşı ise şarkıyı da güzel söyler, ezgileri de dombırada çok güzel çalar. Onun üstünlüğü de bundadır. Yorum yaparken dombıra gövdesi, sapı, tablası, telleri ile köprüsüne kadar hiçbir şey yorumcunun dikkatini dağıtmamalıdır. Bunun için dombıranın bütününde küçücük bir kusur dahi bulunmamalıdır. Ezgi çalan kimsenin yüreğinin derinliklerinden ortaya çıkan ezgilere, paylaştığı duygulara dombıra destek olup, ikisi birbiriyle uyum içinde olmalıdır. Birbirine dayanak olmalıdır. Bu açıdan baktığımızda Colavşı, ustaların içindeki işinin ehli olan ustadır diye değerlendiriyorum’’...
Bugünlerde Abay Kazak Millî Pedagoji Üniversitesinde profesör olan Colavşı’nın atölyesinde hazırlanan eserler, Kazak halkının memnuniyetini kazanmakla kalmamış, Kazakistan sınırlarını aşarak yurt dışında da yaygınlaşmıştır. ‘‘Öğrencisiz hoca:kokusuz güldür’’ derler. Colavşı, öğrenci yetiştirmede de uzmanlığını ortaya koyabilmektedir. Onun okullarından Erdos, Gayni,Talgat adlı şakirtleri bilim alıp yetişmiştir ve günümüzde çok iyi uzman olarak tanınmakta olan gençlerdir. Onların önünde aşması gereken büyük zirveler vardır. Ustalarının ise ‘‘Değerli Çalışan’’ (2008), ‘‘Başarılı öğretmen’’madalyaları (2010) ve eğitim alanındaki hizmetleri için aldığı birçok ödülleri, o güne dek verdiği emeklerinin neticesidir.
Böyle halkını seven, işini dürüstlükle yapan, ehil uzmanlar varken çok sade görünüşlü, iki telli Kazak dombırasının hoş tınısı bundan sonra da birçok zirvelere ulaşıp, daha uzun yıllar hayatımıza renk ve anlam katacağı şüphesizdir.
Bakıt Turmagambetova
Sanat ilimleri uzmanı, müzikolog
(Türkiye Türkçesine aktaran Gulzada Temenova)