Он сегіз жасар Балжан қыз
Қазанғап

Kılkopuzcu Rauşan 1

Organolog uzmanlar günümüzde kopuzu yer yüzündeki yaylı telli çalgıların atası olarak sayarlar. Bu müzik aleti birkaç Türk soylu halkın medeniyetinde karşımıza çıkmaktadır. Kopuzun tarihi ile müziği, Kazak Millî saz sanatına ilişkin VIII – ІХ. asırlarda Sır Derya  bölgesinde yaşamış olan Dede Korkut adıyla birlikte anılır. Bu iki telli yaylı müzik aletinin daha eski dönemlerde ortaya çıktığı konusundaki görüşlerden birini Elkey Margulan öne sürmektedir. Bilim adamı kendi çalışmalarında taş üzerine oyulurak yapılmış olan kılkopuz çeşitlerinin VI – VIII. asırlara ait olduğunu dile getirmiştir. Fakat, yerli geleneksel müzikteki en eski özel ezgiler Korkut eserleri olarak sayılmaktadır.

Geçen asrın başlarında «Şamanlarındır, eskilerin müzik aletidir» diye istenmeyen kılkopuz, otuzlu yılları Millî Müzik Aletleri Orkestrasının kurulmasıyla birlikte yeniden gelişmeye başlar. Yenilemek ve ses imkanlarını genişletmek amacıyla cılkının (atın) kılından yapılmış telleri demir tellerle değiştirilip, üç, daha sonra dört tele kadar çıkartılır. Geliştirilen aletin repertuarına ezgilerin yanı sıra Batı Avrupa Klasik Müziği parçaları da eklenerek, bunlar kopuzda yorumlamaya uygun hale getirilir. Bu dönemlerden başlayarak kılkopuz, kopuzu esas alarak tasarlanmış olan prima – kopuzla birlikte kullanılmaya başlar. Bu sanat dalı, ta Dede Korkut’dan başlayarak, Ikılas Dukenoğlu’nun ataları ile sürdürülerek, Ikılas’ın okulundan Abikey, Tusipbek’lere, onlardan Devlet Mıktıbayev (1904-1976), Cappas Kalambayev (1909-1970) gibi eşsiz şahsiyetlerle yaşamaya devam etmiştir. Günümüzde millî müzik aletimiz özel yüksek öğrenim kurumunun uzmanları profesör B. Kosbasarov, A. Cumabekoğlu gibi yurdumuzda tanınmış ustazların okullarında öğretilmektedir. Genel olarak bakıldığında kılkopuzcular okulunu nasihat edenlerin sayısı çokmuş gibi görünse de, memleket çapında yaygınlaşması için halen azdır.

Gelişmesi yavaş sürmekte olan bu müzik aletinin kulağa hoş gelen sadasıyla vatanında ve dünyanın her tarafındaki dinleyicilerini kendine bağlayan nasihatçilerden biri, Rauşan Orazbayeva’dır. O, birkaç ulusal ve uluslararası yarışmalarda ödüller kazanmış, usta müzisyen, geleneksel sanatımızın parlak temsilcisidir.

Onun ustazı öğretim alanında başarılı, yeniliklere açık öğretmen Abdimanap Cumabekoğlu, günümüzde memleketimizin kılkopuzda yorumculuğu geliştirmede önemli yere sahip Almat Sayjanov, Elkuat Kazakbayev, Janar Jetpisova, Aknar Şaripova v.d. gibi yetenekli müzisyenleri yetiştirmiştir. Bu, geçmişi Ikılas’tan uzanarak gelen sanat dalını XXI. asırda öğütleyen yeni nesillerdir. Emsalsiz yetenekler Devlet ile Cappas’tan ders alan A. Cumabekoğlu, kendi öğrencilerine karşı talepkâr olan ve öğrencilerini titizlikle yetiştiren kılkopuzcu hocadır. Herkesin kolaylıkla çalıp oynayamadığı müzik aletine karşı çok büyük sorumluluk taşıyan ve bunu derinden hissedebilen, karşısındaki şakirtlerini üstün profesyonelliğe öğreten ustaz: «Rauşan aklı başında bir kızdır. Sabırlılığı ile sebatlılığı, sorumluluk sahibi olması onu diğerlerinden ayrıcalıklı duruma getiriyordu. Daha ilkokul yıllarındayken geleceğe dair büyük umutlar vaat etmekteydi. Babası Cumabek kopuz öğrenmesi için onu benim sınıfıma getirdiğinde, eskilerin deyişiyle «Abeke, eti sizin, kemiği benim» demişti. Daha sonraları anne babasının benim öğrencilerime karşı koyduğum sert taleplerimi desteklemeleri, onun profesyonel anlamda iyi yetişip yükselmesine büyük katkı sağlamıştır» der.

...Rauşan’a halk müziği anne sütüyle geçmiştir. Babası Cumabek, o daha beşikteyken kendi repertuarındaki Sır bölgesinin güzel cırlarıyla (halk şiirleriyle), Sügür’ün, Elşekey’in, Tölegen’in ezgileriyle besleyerek büyütmüştür. O, kızını A. Cubanov adındaki yetenekli çocuklara yönelik devlet yatılı okuluna getirdiğinde atalarının yolunda yürüyerek dombıra yorumcusu olmasını istese de, öğretmenlerin tavsiyesiyle kılkopuz sınıfına kayıt yaptırır. Küçük Rauşan büyük arzuyla kopuzu öğrenmeye çalışıp, onun kulağa hoş gelen sedasıyla buluşmak için bütün gücünü sarf etmiştir. Günümüzde bütün Kazak halkına tanınmış olan profesyonel ustanın repertuarında halk ezgileri, Dede Korkut’un «Korkut», «Еlim – ay (Hey, yurdum)», «Başpay (Ayak Başparmağı)», «Sarın (Terennüm)» v.d. ezgileri, Ikılas’ın «Ayrauıktın aşşı küyi (Ayravuk’un acı ezgisi)», «Kazan (Kazan şehriyle ilgili ezgidir)», «Ikılas (İhlas)», «Jezkiyik (Güzel geyik)», «Akku (Beyaz Kuğu)», «Toğız Tolğau (Dokuz ezgi)» gibi ezgileri, Közben’in «Sarın (Terennüm)» ve başka da eserleri mevcuttur. Korkut ezgileri derlemelerini o, Avusturya’ya üçüncü defa gittiğinde kaldığı Krems şehrinde kızı Toğjan ile beraber yorumlamıştır. Dede Korkut ezgilerinin arasındaki «Başpay (Ayak Başparmağı)» ezgisini yorumcu ilk duyduğunda çok duygulanmış ve bugünlerde kendine has büyük bir coşkuyla yorumlamaktadır. Bu eseri birkaç kopuz eşliğinde grup halinde sunmayı planlayan Rauşan’ın düşüncesine göre böyle doğal çokseslilik müzik çalgısının bügüne dek ortaya çıkmamış imkanlarını ortaya koyarak, yeni arayışlara yok açacaktır.

Dış memleketlerde bazen alışılmadık ve beklenmedik ilginç buluşmalar meydana geliyor. Onlardan bazılarında etrafını saran yoğun kalabalığın ortasında oturarak yorumlarken, Fransa, Ispanya memleketlerine gittiğinde (2002) Kazak müzisyenler için özel olarak yapılmış olan sahnede yerde oturarak çaldığı da olmuştur. «Usta yorumcu ezgi seçmez» dedikleri gibi, Rauşan daha önceleri kılkopuzu yere oturarak çalmış olmasa da eski geleneğe uyarak ilk defa bu şekilde yorumlamak zorunda kalmış. Çalgının sesi de hiç değişmeden istediği gibi duyulmuş. Profesyonel müzisyen dinleyicileri hakkında: «Yurdumuzdaki dinleyiciler sürekli senden yeni şeyler beklerler. Hep yeni tarafını tanımak isterler ve bir an olsun boş bırakmazlar. Oysa Avrupa halkı yorumunuzu farklı bir şekilde takdir etmesiyle ve değer vermesiyle dikkat çeker. Onlar müzik terapisine (müzikle tedaviye) inanıyorlar, bazen konserlerime engelli kişileri özellikle getirirler. Kılkopuzun kulağa hoş gelen sesini duyduklarında, derin bir «Oh!» çekip, içlerindeki hüzünlerinden arınarak efkârlandıklarını farkediyorum. Bu, çalgının gizemli bir güce sahip olmasındandır» diye düşüncelerini paylaşıyor.

Rauşan Cumabekkızı Kurmanğazı adındaki Kazak Millî konservatuarının kopuz sınıfından mezun olan ilk master öğrencisidir. Eğitim gördüğü yıllarda ustazı Kazak müziğinin yanı sıra Rus, yabancı klasik müziğini, günümüzdeki yerli bestekarların eserlerini de yorumlatarak, yorumculuk görüşünü genişletmiştir. Yeniliğe açık ustaz, öncelikle Korkut’dan ulaşmış olan eski nağmelerle ezgileri öğrettikten sonra Batı Avrupa ve komşu memleketlerin müziğine yönelmiş. Bu değişim, yani müzik dünyasında daha önceleri çalgılarla yorumlanmamış olan eserleri kılkopuzda yorumlatma meselesi, şakirtlerinin dünya görüşünü genişleterek, onlara ilham kaynağı olmuştur ve her birinin kendi başına arayışlara girmesine, yorumlarına yenilikler getirmelerine sebep olmuştur.

Dombıra ezgileriyle karşılaştırıldığında kılkopuzda yorumlanabilen sayılı eserlerle sınırlı kalmak, bu müzik aletinin daha fazla yaygınlaşıp gelişmesine engel olan günümüz yorumculuğundaki önemli meselelerden biridir. Böyle zamanlarda gerçek müzisyenlerin güçlü yetenekleriyle, yeni fikirleriyle yeni istikametlere doğru yollar açılır. Böyle yeniliklerden birini Rauşan, master eğitimini tamamladığı yılı verdiği konserinde gerçekleşmiştir. Müzisyenin repertuarı ile yorumlama tekniği yorumla ilgili meydana gelen birçok sorulara yanıt niteliğinde idi. Kılkopuzcu öncelikle sanat yolundaki o güne kadar mevcut olan geleneği cesurca sürdürebilmiştir. Sanat tarihinden bilindiği üzere meşhur dombıra ezgicisi Sügür aracılığıyla ulaşmış olan Ikılas ezgilerini dombıra ile kopuzda aynı şekilde yorumlayabilen şakirti Cappas, onları kopuza uygun hale getirmiştir. [кitap: А.Jubanov, «Ğasırlar pernesi (Asırlar teli)»]. Bu geleneğin iziyle Rauşan, dombırada çalınan Tattimbet’in «Bes töre (Beş Aristokrat)», Sügür’ün «Toğız Tarau (Dokuz Bölüm)», «Mayda Konır (Rahvan Yürüyüş)» ezgilerini, «Colavşının konırı (Yolcu ezgisi)» albümünden «Cigittin tartuvı (Yiğidin Armağanı)», Cappas’ın «Juman» adlı ezgilerini kılkopuzda yorumlanabilecek şekle getirmiştir.

Bu zamana kadar meslektaşları sanatçıya  «Asırlar öncesinden ulaşmış kopuzun sayılı ezgilerinin hepsini öğrendin, bundan sonra ne çalacaksın?» diye sorularıyla rahatsız ettiklerinde ustazı «Haa – yııır, daha yapacak işi çok onun» demişti. Yani, A. Cumabekoğlu’nun «Biz eski ezgilerle sınırlı kalmamalıyız. Kopuz repertuarını genişletmek lazımdır. Dombırada çalınan ezgilerin içinden kopuzda çalınabilecek olanları eleyip seçmek gerekir. Bütün ezgiler uygun olmayabiliyor, sadece bazıları uyum sağlar ve güzel çıkar. Mesela, Tattimbet’in «Sarıjaylau’u (Sarıyayla)», «Kokeykesti’si (Ehemmiyetli)», N.Tilendiyev’in «Akku (Beyaz Kuğu)», v.d. ezgilerini önermek isterdim», dediği düşünceleri doğrultusunda şakirti bu yönde araştırmalar yapıp, çok uzun süre düşünüp, birçok eserlerin içinden sadece birkaçını seçebilmiştir. Doğal şekliyle «istekli olan» ezgileri olabilecek en uygun hale getirdikten sonra halka sunmaya çalışmıştır. 

Evet, Rauşan’ın cesur adımına konservatuar hocaları memnuniyetlerini bildirip, yeni bir gelişme ve buluş oldu, diye değerlendirirler.

Masterini tamamlarken verdiği konserde ilk defa gösterilip, daha sonra sürdürülen bir başka yenilik, kılkopuz yayını kullanmanın yeni bir yöntemi idi. Teknik imkânları ile icra deneyimini geliştirip ustalaşan müzisyen, besteci G. Golterman’ın «Kapriçiyo» adlı eserini seçer. Viyolonsel ve piyano için bestelenmiş eser ilk defa kılkopuz ve piyano eşliğinde sunulur. Çok geniş aralıklara sahip, teknik talepleri açısından kopuzda oynanması mümkün olmayan eserde büyük aralıklı sıçramalar da mevcuttur. Fakat genç müzisyen, doğal yeteneğine, icra kabiliyetine güvendiği için bu eser sayesinde müzik aletinin imkanlarını çok başarılı bir şekilde ortaya koyabilmiştir. Yani, «Kapriçiyo’nun» Kazakların kopuz yayıyla da çalınabileceğini kendi sunumuyla ispatlamış oldu. O güne kadar bu eser klasik yay ile (biçimi dik olan keman yayı ile) çalınmışken, günümüzdeki müzisyen kılkopuzcular Kazak kılkopuz yayıyla ve diğer eserleri çalarken de Rauşan’ın göstermiş olduğu yeni kullanma tarzıyla yorumlar oldular. Aynı gecede müzisyen, Cappas’ın «Sarımoyun (Sarıboyun)» («Marş» diye de adlandırılır) ezgisini otuz sene sonra dinleyicileriyle tekrar buluşturmuş, Şerken’in ezgisi «Şerken» adlı esere de sahnede hayat vermiştir. Daha sonra Sügür’ün «İlme (Çalma)» v.d. ezgilerini kılkopuza uygun hale getirmiştir.

Dünyaya meşhur olan «Akku (Beyaz Kuğu)»

2004 yılında kılkopuzcunun «Akku (Beyaz Kuğu)» adlı ezgi albümü (CD «Akku») İtalya’nın Torino şehrinde piyasaya sunulur. Bu diskte Dede Korkut’un «Konır (Hoş ezgi)», Ikılas’ın «Kazan», «Ayrauıktın aşşı küyi (Ayravuk’un acı ezgisi)», «Ikılas (İhlas)», «Jezkiyik (Güzel geyik)», «Akku (Beyaz Kuğu)», Cappas’ın «Sarıboyun», Kozben’in, Şarken’in ezgileri, halk eserleri ile günümüzdeki yerli bestecilerin eserlerinden 15 ezgi yer almıştır. Bu yıllarda «Akku» albümü sayesinde Kazak kılkopuzundaki «Ayrauıktın aşşı küyi (Ayravuk’un acı ezgisi)», «Kazan», «Jezkiyik (Güzel geyik)», «Bes töre (Beş Aristokrat)», «Toğız Tarau (Dokuz Bölüm)» ezgileri dünyadaki ünlü BBC., ABD’nin WXYC radio kanallarından yayınlanıp, onların haftalık reytinglerinde ön sıralarda yer almıştır. İnternet sayfalarındaki haberlere göz gezdirecek olursak, bu albümdeki kılkopuz ezgileri yabancı radio kanallardan yayınlanıp, dinleyicilerden çok istek almıştır. Bu ise sıradan bir müzisyenin ulaşamayacağı önemli bir başarıdır. Fakat yine de müzisyen, meslektaşlarını bu çok satan ve birçoklarını imrendiren albümünün çıkış ve satış tarihinden haberdar etmek istiyor. Bu yolda yaptığı hataları başkaları yapmasın diye paylaşmak istiyor.

Sanatçı birkaç kez denemiş olmasına rağmen, stüdyo ve aracı şahıs arasında yapılan sözleşmedeki hatalar nedeniyle kendi hakkını talep edememektedir. Çünkü, sözlü türde verilen vaatlere inanan kopuzcu, karşı tarafın kendi yararlarına olacak şekilde düzenledikleri belgeleri imzalayıp «iznini» vermiştir. Dil bilmediği için o evrakların ne hakkında olduğunu zamanında anlayamamıştır. Aradan epey vakit geçtikten sonra ezgi albümünün satılmakta olduğunu internet sayfalarından öğrenir. Bunun üzerine Rauşan şüpheye düşer ve İtalyan tanıdığına mektup yazıp, satış yapmamalarını söyleyerek, tekrar sözleşme imzalamayı talep etmiş olsa da, karşı taraftan her hangi bir yanıt alamaz. Bundan önceki bir mektubunda albümün çok talep edilmediği hakkında bir mektup alan Rauşan: İlk başlarda stüdyoda kayda geçirmiş, deneyelim, daha sonra sözleşme yapılır, demişti. Ben de inanarak önüme gelen belgelerin hepsini imzalamış oldum. Fakat benim elime hiçbir belgenin kopyası verilmedi. Artık  telif haklarımı talep edip mektup yazsam da cevap vermiyorlar. Benim e-postama yabancı memleketlerin dinleyicilerinden çeşitli mektuplar gelir. Onların birçoğu İtalyanlardı. «Sizin albümünüzü satın aldık, çok beğendik» gibi yorumlara bakılırsa ezgiler albümüm halen satılmaktadır, diye düşünüyorum. Daha sonraları Moskova’ya yolum düştüğünde bir alışveriş merkezindeki dükkanda kendi albümümün satıldığını gördüm. Yerli müzisyenler yabancılarla böyle projeler yaparken daha dikkatli olsunlar diye paylaşıyorum», – diyerek içini döküyor.

Müzisyenin sanat hayatında «Akku (Beyaz Kuğu)» ezgisinin yeri ayrıdır. 2004 yılı piyasaya sürülen «Akku» adlı ezgiler albümü dünyaya yayılmışken, sıradaki «Akku» ezgisi onu yeni sanat yoluna doğru götürür...

Akademisyen A. Margulan araştırmalarında «Eski devirlerdeki Kazak kopuzunun şekli kuğu şekline benziyor. Uzun boyunlu, oval kuyruklu, uzunca gelen, kuğunun kuyruğu gibi oluyor. Dışarıdan bakılınca kuğudan hiçbir farkı yok. Buna benzer bir iki kopuzu Bolat Sarıbayev Altay Kazaklarının arasından bulmuş. Kopuzu kuğuya benzeterek yapmanın büyük tarihi anlamı vardır» diyor. Kuğu, Kazak halkının çok değer verdiği ve kutsal saydığı kuşlardan biridir. Onu hiçbir zaman vurmamışlardır ve en güzel bir kuş olan kuğunun sesi, kulağa hoşgelen, en güzel yaratılmış seslerden biri olarak görülmektedir. Millî müzik kültüründe kuğu görünüşünü ortaya koyan enstrümanla çalınan epey nağmeler vardır.

«Akku (Beyaz Kuğu)» adlı ezginin birini ünlü besteci Nurğisa Tilendiyev dombıra için bestelemiştir. Bu eşsiz eser, tanınmış usta çalgıcıların repertuarında bu güne dek yer almaktadır. Aynı eseri kılkopuz için düzenleyen Rauşan da dinleyicilerini memnun etmektedir.Kılkopuzdaki kuğu biçimi, enstrümanın doğal sesleri çıkarma imkanlarını yeterince kullanarak kutsal kuşun sesini, kanat çırpışını, su yüzünde yüzdüğü nuhteşem görüntüsünü gözünüzün önünde canlandırıp, bütün bunları müzik sesleriyle dinleyicilerine olduğu gibi ulaştırabiliyor. «Akku’nun» kılkopuz variyantı da sayısız dinleyiciler tarafından beğeniyle karşılanarak çeşitli konserlerde sık sık çalınmaktadır. Rauşan bu ezgiyi ilk defa 2006 yılında «Küy – Kerven (Ezgi Kevranı)» adlı yurt içinde düzenlenen konserde Almatı’daki Kök – Töbe’de oynamıştı. O andan başlayarak N. Tilendiyev’in «Akku» eseri Rauşan’ın repertuarındaki kalıcı ve esas sahne ezgilerinden biri haline gelmiştir.

Dombıradaki vuruşları, teknik dokunuş özellikleri kopuzda yay aracılığıyla tam olarak ortaya konulup, zor ve karmaşık bir metotla düzenlenmiştir.  «Eskiden «Akku» ezgisini üstadım öğrencilerini bir araya getirerek yorumlatırdı. Dombıra enstrümanının tabiatına uygun olarak bestelenen «Akku» ezgisini kılkopuzda vuruş yöntemlerine kadar (vuruşunu yay dokunuşlarına uygun ederek) bozmadan sundum. Dombıranın tınısı tartışılmaz, fakat kopuz, kuğu sesini, kanatlarının çırpış sesleri ile göl üzerinde taranarak yüzmesini onun doğasına daha çok yaklaştırır kanısındayım. Bu ezginin sonuna kendimden de bir şeyler katmak niyetiyle bir görüntüyü canlandıran oynama tekniğini kattım. O, yansıyan güneş ışınlarıyla parlayan göl yüzeyinin göz dolduran güzel görünüşüdür. Tabiatın böyle güzel manzarasını glissando yöntemiyle süsleyerek bezedim» diyor müzisyen.

Aile müzik gurubundan profesyonel trio ekibine

Yurdumuzun epey güçlü müzisyenlerinin yurt dışında yaşadığını ve onların yaşadığı memleketlerdeki seçkin kuruluşların bünyesinde rehber uzman konumunda olduklarını çok kimse bilmemektedir. Özellikle ele alacak olursak, akademik vokal sanatının üstatları Mayra Kerey, Kayırjan Joldıbayev, dirijör Alan Böribayev, piyanocu Arman Tebinihin, kemancı Marat Bisengaliyev ve diğerleri. Onlardan biri Orazbayevalar ailesinden çıkan obuacı Marjan Orazbayeva. O, birkaç ulusal ve uluslararası yarışmalarda ödüller kazanmıştır. Müzisyen şimdilerde Rusya’nın en seçkin kurumlarından biri, SSCB halk sanatçısı, meşhur müzisyen Yuriy Başmet’in «Novaya Rossiya (Yeni Rusya)» adlı Rusya Büyük Senfoni Orkestrasının solistidir. Marjan bu kurumun yaşamındaki etkinliklere katılıp, konserlerde çok nadir çalınan Avrupalı bestecilerin eserlerini solo olarak sunuyor. Profesyonel obuacının çaldığı birkaç çalışması 2007 yılında Moskova’da yayınlanan «Muzıka dilya goboya (Obua müzikleri)» adlı albümünde dinleyicilerine sunulmuştur.

Marjan ile kardeşi Baljan Orazbayevalar P.İ.Çaykovskiy adındaki Moskova Devlet Konservatuarının yüksek lisans programını tamamlamışlardır. Obua ile flütü çok iyi kavrayan müzisyenler, kendi alanlarında iyi bildikleri Avrupalı klasiklerin eserlerini tanıtmaya çalışmaktadırlar. Onlar ellerindeki çalgılarla birlikte ailede görüp, duyarak büyüdükleri için dombıraya da yabancı değiller. Marjan şarkılar söyleyip, Baljan mektepteki bayramlarda eline dombırasını alıp, öğrenciler arasında düzenlenen «aytıslara (sözlü sazlı yarışmalar)» katıldığı dönemler de olmuştur.

Flütçü Baljan, 14 yaşında Sovyetler Birliği içinde düzenlenen bir yarışmada 1. olup, öğrencilik yıllarında birkaç kez uluslararası yarışmalarda büyük ödüllerin sahibi olmuştur. Birleşmiş Milletler örgütü ile UNESCO’nun 50. yıldönümü dolayısıyla düzenlenen «Jana Ecimder (Yeni İsimler)» projesiyle Paris’te, Cenevre’de  sahneye çıktıktan sonra P.İ. Çaykovskiy adındaki Moskova Devlet Konservatuarına davet edilir. O, meşhur okutman, profesör Y.N.Doljikov sınıfında eğitim görüp, Rusya’nın tanınmış eğitim kuruluşları ile kurumlarında çalışarak tecrübe kazanır ve bugünlerde yetiştiği yuvasında çalışmaya devam etmektedir. Baljan Orazbayeva, dünya flüt repertuarındaki Berio, Messiaen eserlerinin ve İber’in flüt ile orkestra için bestelediği № 1 konserini memleket dinleyicilerine ilk defa sunan sanatçıdır. Günümüzde vatanındaki Devlet Senfoni Orkestrasında konsertmayster olarak da hizmet etmektedir.

Abla kardeş müzisyenler Marjan, Baljan ve Rauşan Orazbayevalar bir araya gelerek Almatı’da, Moskova’da konserler vermiştir. Profesyonel müzisyenler solo sunumlarının yanı sıra birleşerek trio olarak da sunum yapıyorlar. Onların ustalıkları yerli çalgıcıların da dikkatini çekerek, profesyonel üçlüye besteci E.Andosov kendi bestesini vermiştir. Bu profesyonel üç müzisyen de Almatı’daki A.Jubanov adındaki üstün yetenekli çocukların devlet müzik yatılı okulu mezunlarıdır. Burada eğitim gördüğü yılları Rauşan: «Ben okula kabul edildikten sonra iki kız kardeşimi, Marjan’ı piyanoya, Baljan’ı ise flüt sınıfında okuması için buraya getirdiler.O zaman yöneticiler bir aileden üç çocuğu kabul edemeyeceğiz, bu hukuki açıdan da doğru değildir, diye geri çevirdiklerinde annem çok üzülüp, bakanlığa kadar gitmiştir. Oradan okula talimat verilince tekrar seçim kurulu toplanarak çocukları dinlemek üzere davet ederler. Halen hatırlıyorum, ben boyumdan büyük dombıranın bir yanını sıkıştırarak M. Kusayinov’un «Mereke (Bayram)» adlı ezgisini çalmıştım. Tanımadığımız bir hoca dinledikten sonra, «Evet, bu çocuk iyi oynuyormuş» diye ilgi göstermişti. Böylece biz üçümüz de okula kabul edilmiştik. Daha sonra iki kız kardeşim Moskova’da okuyup, Sovyetler Birliği içinde düzenlenen yarışmada büyük ödül sahibi oldular. İşte, emeklerinin meyvesiniı yemek bu değil midir!?» diye bahsediyor.

Orazbayevalar ailesinde terbiye görüp, Kazak halkının gururu olan bu müzisyenlere günümüzde profesyonel çevresi büyük saygı duymaktadır. Bu trionun temeli ta 1985 yıllarında kurulmuş aile grubunda atılmış idi. Sanatkar ailede terbiyelenen Rauşan: «Ailede beş çocuğuz. Babamız şımartarak her birimizin adımızı şarkılarına eklerdi. Bana dombırada oynamayı o öğretmişti. Şarkılarla ezgileri beraber çalardık. O, çok maharetli ve bilgili bir insandı. Spor okulunda antrenörlüğünü yaptığı öğrencilerin içinden birçok pehlivanlar çıkmıştır. İşini özenle yapan çok adil biri olmuştur ve sosyal faaliyetlere de çok katılırdı. Köye su getirtip, okul yaptırmıştır» diye babasını özlemle yâd ediyor.

Babası Cumabek Kambarbayoğlu (1949-2006) Talgar bölgesinin söz atışma şairi idi. Bunun yanı sıra cırşı (şiirler yazan ve okuyan kimse), gazeteci, çeşitli müzik aletlerini yapabilen usta ve serbest güreşten spor ustası idi. C. Kambarbayoğlu, sürekli çeşitli sosyal faaliyetlere de katılırdı. Ayrıca çocuklarının küçüklüklerinden müziğe olan yeteneklerini farkederek sanat yolunda terbiye verir. Kendisi bölgedeki «Sarıtaukum (Sarı Dağ Kum)»  folklor grubunun üyesi iken tecrübe toplamış, daha sonra çocuklarıyla birlikte aile grubu oluşturarak, halkın içine karışıp, konserler verir.

Rauşan’ın dedeleri çok büyük usta olmuştur. İneden tutun da demir ocağa kadar kendi elleriyle yapan usta, pehlivan, usta atışmacı şair gibi birkaç sanatı boylarında barındıran kimseler olmuştur. Onlar Sır bölgesinde dünyaya gelip, bu bölgede yaygın olan, çok değerli manevi hazine olan cır (şiir) muhitinin içinde yetişmişler. Bu bölgenin her çocuğu gibi cırları, terme – tolgauları (terme: Kazak halkının lirik şiir türüne verilen ad, tolgau: Kazak halkının sözlü şiir geleneğinde yaygın olan bir türdür) çok güzel söyleyen, ezgileri ustaca çalmadaki maharetleri ile çevresinde tanınmış ve saygı duyulan insanlar olmuştur. Savaş gazisi olan dedesi Kambarbay (1910-1985) ezgi çalan, Elşekey ezgilerinin mükemmel yorumcusu olmuştur ve onun epey ezgilerini Kızıl Orda şehrindeki bölge radiosunun kaynağına kayda geçirerek bırakmıştır. Büyük dedesi Orazbay, demir ustası olmuştur. Kambarbay’ın annesinin kardeşi Serikbay, kopuz çalarmış, fakat onun kopuzu çalgıyla çalgıcısının sürgün gördüğü sıkıntılı dönemlerde sahibini kaybedip, birileri aracılığıyla Özbekistan topraklarına geçmiş ve sahipsiz kalmıştır.

1985 yıllarında Orazbayevların aile gurubu yurdu dolaşarak konserler vermiştir. Grup, halk ezgisi «Aycan Kız (Ayjan Kız)», Sügür’ün «Şalkıma (Dolup Taşmak)», Т.Mombekov’un «El Jana (Yeni Yurt)» v.d. eserleri çalıyorlardı. Küçük grubun üyesi Baljan Kazak, Özbek danslarını ederken, küçük erkek kardeşi Talgat vurgulu çalgıda oynuyor, ikinci erkek kardeşi Olimpiyaddin kılıç dansını sergiliyordu. Üç yaşından müziğe olan ilgisini farkettiren Marjan o zamanlarda güzel sesiyle şarkılar söyleyip, Olimpiyaddin’in «davulpaz» (Kazak halkının kullandığı, vurarak çalınan eski bir çeşit davul çeşididir) çalgısında oynamış.

Böyle yetenekli sanatçı ailede terbiyelenen müzisyenlerin babalarının umutlarını yeşertmiş oldukları günümüzde aşikardır. Onların sanat yolunda aile grubundan başlayan adımları, ulusal ve uluslararası derecedeki profesyonel sanatçı derecesine kadar yükselmiştir. Bu üç profesyonel uzman, önlerine koydukları amaçlarına büyük emeklerle ulaşarak, bugünlerde müzik alanının birer saygın kişiliklerine dönüşmüştür.

Abla kardeş Orazbayevaların büyüğü Rauşan Cumabekkızı, on yıldan bu yana Kurmanğazı adındaki Kazak Millî Konservatuarında hocalık yapmaktadır. Bu sene kılkopuzun tanıtımı ve yaygınlaştırılması yolunda büyük emekler sarfeden aktif müzisyenin sanatla uğraştığına 20 sene dolmuştur. Rauşan ulaştığı zirveyle, elde ettiği başarılarıyla yetinen ve devamında duraklayan biri değildir. Onun millî geleneği geliştirmek adına önüne koyduğu birçok amaçları ile büyük hayalleri mevcuttur...

 

Bakıt Turmagambetova
Sanat ilimleri uzmanı, müzikolog
(Türkiye Türkçesine aktaran Gulzada Temenova)

1.Makale, Uluslararası «Тürkistan» gazetesinde (№ 42 (900), 20.10.2011, 11-sayfa), Türkiye’de (2013), Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki «Şınjan» gazetesinde (22. 11. 2011, 3-sayfa) yayımlanmıştır.